12 Ağustos 2014 Salı

EY İNSANOĞLU HANGİ ARA BU KADAR VİCDANSIZ,VURDUMDUYMAZ VE KÖTÜ OLDUN?



  İnsanlar hangi ara bu kadar "NANKÖR,VURDUMDUYMAZ, BENCİL KISACASI KÖTÜ OLDULAR"??? Dünyadaki ve ülkemizdeki olumsuz olaylar, yaşam sıkıntısı, hastalıklar..İnsanların acıması yok, birbirine kötü davranmaktan zevk alıyorlar,birinin arkasından iş çevirmek neredeyse normal sayılacak hale geldik...

Son zamanlarda en çok düşündüğüm konulardan biri de haberler oldu. Evet eskiden de kötü haberler olurdu, ama mutlaka bir magazin, bir film ne biliyim bir konser haberi olurdu, mutlaka güzel bir haberle kapanırdı... Şimdi olumlu bir tek haber yok ve giderek okuduğumuz, gördüğümüz haberler kötüden betere doğru gidiyor.

Bu cümleyi kuracağım hiç aklıma gelmezdi ama, bizim zamanımızda biz çok mutluyduk, biz büyüdükçe dünya çok çirkin bir hale gelmeye başladı ve günden güne daha kötüye gidiyor. Dikkat ederseniz sadece bizim ülkemiz için demiyorum, bütün dünya bahsettiğim. Bazen gerçekten dünyanın sonunun geldiğini düşünür oldum ve bu dünyaya bir bebek getirmekten günden güne daha korkar oldum.

İnsanlar gün geçtikçe acımasız,vicdansız ve vurdumduymaz oldu olmaya başladı. Şimdi dikkatle etrafınızı inceleyin, en yakınınızdaki insanlardan ne kadar kazık yediğinizi fark edeceksiniz. Belki şimdiye kadar fark etmediniz ya da etmek istemediniz. İstemediniz; çünkü o değer verdiğiniz insan size kötülük yapamaz,arkanızdan iş çeviremezdi. Üstünü kapatmak, dile getirmekten daha kolaydı. Halbuki ne kadar yanlış yapıyorduk, o an yanlış yapana söylesek içimizde daha çok büyümeyecek ve karşımızdaki o insandan günden güne soğumayacaktık... Farkında olun,söyleyin, içinizde büyütmeyin... 

Kötü olmak marifet değil dostlarım, hata yaptıysanız özür dileyin, af dileyeni affedin, yoksa kötülük gün geçtikçe yayılmaya başladı ve çok daha kötü hale gelir olduk, canım dediğimiz insanlardan soğumadan onlara şans verin, insanlar size bile bile kötülük yapıyorsa da sizi ne seviyor, ne değer veriyor ne de hayatınızdaki önemli olaylara dikkat ediyorlardır. Evet affedin ama bile bile kötü olanı değil, aynısı ona yaparak değil ama büyüklük gösterip, sadece uzaklaşarak evet doğru okudunuz, uzaklaşın...Ona en büyük ceza kendinizden mahrum bırakmaktır çünkü.

KÖTÜ OLMAK ÇOK KOLAYDIR, ÖNEMLİ OLAN İYİ İNSAN OLMAYI BAŞARMAKTIR... NE DERSİNİZ SİZE HANGİSİ DAHA YAKIN? 



5 Temmuz 2014 Cumartesi

TARÇININ MUCİZELERİ


Tarçın deyip geçmeyin o kadar yararlı yönleri var ki eminim siz de bu yazıyı okuduktan sonra evinizde hep tarçın bulunduracaksınız.

Tarçın (Cinnamomum), defnegiller familyasından anavatanı Güney ve Güneydoğu Asya olan, yaprak dökmeyen aromatik kokulu ağaç cinsidir. Tarçının bilimsel adındaki cins adı olan "Cinnamomum", Yunanca'daki "kinnamomon" sözcüğünden gelir. İnsanlık tarihinin en eski baharatlarından biridir. M.Ö. 3000 Çinliler tarafından kullanılıyordu. Avrupa'da 16.'dan 18.yy'a kadar en değerli ve pahalı baharatlarından biri sayılıyordu. Ünlü tüccar Anton Fugger 1530'da İmparator V. Karl'ın borç senetlerini onun gözleri önünde tarçın baharat çubuklarından oluşan bir ateşle yakmış, böylece kendi zenginliğini kanıtlamıştır.
Esasen ağacın kurutulmuş kabukları kullanılır. Kabukların dış kısmında mantar tabakası bulunur ve grimsi renklidir. Tarçın baharatı, ağacının gövde ve dal kabuklarının dış kısmı sıyrıldıktan sonra kalan iç kabuğun kurutup öğütülmesiyle elde edilir. Ayrıca kabuklarının iç içe konularak rulo gibi kıvrılmasıyla da çubuk tarçın elde edilir. Kokusu kuvvetli, kesin ve uzun süreli, tadı tatlımsı ve yakıcıdır. Tanen ve uçucu yağ taşır. Baharat olarak kullanılır. Meyveleri de baharlı, lezzetli ve tarçın kokuludur, tarçın yerine kullanılır. Tatlılara, özellikle de sütlü tatlılara çeşni olarak katılır. Kahve,çikolata ve meyve soslarında, içeceklerde de yaygın olarak kullanılır. Mutfakta Kullanılışı Kuzu eti, tas kebabı, çeşitli soslar, sütlü ve pirinçli tatlılar, çikolatalı kekler, tartlar, punç, sıcak şarap, çay vb.

TARÇININ FAYDALARI
Tarçın yağ asidi dağıtımlarını kısıtlayarak, kanın aşırı pıhtılaşmasını önler. Pıhtılaşmayı önleyici eyleminin yanı sıra, kimyasal işlemler sonucunda meydana gelen iltihaplanmayı azaltma özelliği de vardır. Aynı zamanda bir anti inflamatuar ot olarak da kendisi gösterebilmektedir. Ayrıca tarçın besin kaynağı kalsiyum ve lif açısından oldukça zengindir.
İnsülin üretimini artırırken kan şekeri seviyesini düşürür. Bu nedenle tarçın şeker hastalığı olan kişiler için oldukça yararlıdır. Yapılan araştırmalara göre ayrıca tarçın ağız kokusuna neden olan bakterilerin yok olmasını sağlayarak ağza ferahlık verir ve kokuyu önler. Tarçın ayrıca ağrı kesici olarak kullanılan güçlü bir antioksidan özelliği de bulunmaktadır. Kramp, kalp ve karın ağrılarına sebebiyet veren organların sıcak tutulmasını sağlar ve bu ağrıları engeller. Gıda koruyucu doğal bir alternatif olarak kullanılabilir.


9 Mayıs 2014 Cuma

BOZAAAA

Boza, darı irmiği, su ve şekerden üretilen bir kış içeceğidir. Bilinen en eski Türk içeceklerinden biridir. Boza, genelde kış aylarında tüketilir. Bozanın mevsimi 15 Eylül  15 Mayıs arasıdır.
Uygun şartlarda muhafaza edilirse bozanın içilebilecek kıvamını koruduğu süre 6 ya da 7 gündür.
Türkiye’de genellikle darıdan yapılan boza, başka ülkelerde yapıldığı yerin başlıca ürününe göre mısır,arpa, çavdar, yulaf, buğday, kara buğday, Arnavut darısı, gernik gibi tahılların unu, bazen da pirinç ve ekmek, nadir olarak da kenevir unu ve karamuk mayalandırılarak yapılır.
Boza, Mısır ve Kuzey Afrika sahilleriyle Akdenizli tüccar gemiciler aracılığıyla batıya, Hazar Denizi güneyinden doğuya, Asya içlerine ve Çin’e; İran ve Afganistan’a, Kafkaslar’dan kuzeye, Volga havzasına doğru geniş bir coğrafyaya yayılır.

Boza’nın Faydaları

·         İçerdiği aktif mayalar sayesinde emziren annelerde süt yapımını artırır.
·         Nitrozamin gibi kanserojen maddelerin vücuttaki oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.
·         İçerdiği aktif mayalar ve faydalı bakteriler sayesinde probiyotik etkisi vardır.
·         Gribal enfeksiyon gibi, birçok enfeksiyona karşı bünyeyi dirençli kılar, yararlı bakterilerle vücuttaki direncin güçlenmesini sağlar.
·         Zengin protein ve B vitamini içeriği nedeniyle enerji ihtiyacı fazla olan kişiler, gebeler ve sporculariçin çok faydalıdır.
·         Bozanın mayalanması sırasında oluşan laktik asit, hazmı kolaylaştırmada çok yardımcıdır.
·         İçerdiği laktik asit nedeniyle bağırsak florasını düzenleyici role sahiptir.
·         Mide bezlerinin faaliyetlerini olumlu yönde etkiler.
·         B kompleksi vitaminleri içerdiğinden beslenmede önemli role sahiptir.
·         Zihin açıcı ve sinirleri dinlendirici etkisi vardır.
·         Karbonhidrat ve proteinin yanı sıra birçok besin öğesini içerdiğinden besleyici özelliği nedeniyle “sıvı ekmek” olarak anılır.

Servis Edilirken; Bilindiği gibi boza, leblebi ve tarçınla servis edilir. Tabiî ki böyle içmek şart değildir, fakat damak zevki açısından genel olarak böyle tercih edilir.

PEKİ NEDEN LEBLEBİ?


İşte onun bir hikayesi var…



Osmanlı zamanının en popüler içeceklerinden birisidir boza, İstanbul sokaklarında hemen hemen her köşe başını bir bozacı mesken tutmuştur. O zamanın erkeklerinin de neredeyse tamamı gür bıyıklara sahiptir, bu bıyıklarla boza içmek de deyim yerinde ise tam anlamı ile işkencedir. Zira bozanın yoğun kıvamı nedeni ile dudaklarımın ucu ile içeyim de bıyıklarıma bulaşmasın deme şansınız yoktur, içim sonrasında da bozanın rengi ve kıvamı, bıyıklar üzerinde nahoş bir görüntü oluşturur. Bu durumu fark eden bir bozacı, bardaktaki içeceğin üzerine leblebiden oluşmuş bir emniyet duvarı inşa etmeye başlar. Artık pala bıyıklı yiğidimiz, bıyıklarını bozaya bulaştırmadan gönül rahatlığı ile bozasını içme imkanı bulmuştur. Afiyet olsun :)


3 Nisan 2014 Perşembe

AKLINIZIN SİZE OYUNLAR OYNADIĞINI HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?


   Gerçek bir hikayeden uyarlanan filmlerden‘’Akıl Oyunları’’ izleyicinin çok dikkatini çekmiş ve büyük etki bırakmıştır. Film, aldığı ödüllerle de bunu kanıtlamıştır. Hayatı konu alınan ünlü matematikçinin çarpıcı yaşam öyküsünün olduğu filmi izlemediyseniz, izlemeden geçmeyin.

   Akıl Oyunları; John Forbes Nash adlı ünlü matematikçinin hayat hikayesini konu almış çok başarılı bir filmdir. Nash, öğrenciliği sırasında oyun kuramı üzerine büyük başarılar elde etmiş parlak bir matematikçidir. Film 2001 yılında gösterime girmiş ve büyük ses getirmiştir. Ele aldığı konuyla ve etkileyici sunumuyla kendinden uzun süre söz ettirmiştir. İzleyiciler tarafından tam not alan film psikoloji filmleri arasında en iyisi olmuştur. Gerçek yaşam öyküsü olması da etkileyiciliğini arttırmıştır Film 2002 yılında da birçok ödül sahibi olarak ne kadar başarılı bir yapıt ortaya koyduğunu da kanıtlamıştır.

1.      En İyi Yönetmen Oscar Ödülü, 2002
2.      En İyi Film Oscar Ödülü, 2002.
3.      En İyi Uyarlama Senaryo Oscar Ödülü, 2002
4.      En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar Ödülü, 2002
5.      En İyi Kurgu Oscar Ödülü Adaylığı, 2002
6.      En İyi Orijinal Müzik Oscar Ödülü Adaylığı, 2002
7.      En İyi Erkek Oyuncu İngiliz Akademi Ödülü, BAFTA, 2002
8.      En İyi Film İngiliz Akademi Ödülü Adaylığı, BAFTA, 2002
9.      En İyi Film Altın Küre Ödülü, 2002
10.  En İyi Erkek Oyuncu Altın Küre Ödülü, 2002
11.  En İyi Uyarlama Senaryo Altın Küre Ödülü, 2002  en çok ödül sahibi olan filmler arasındadır.
      Russell Crowe’un başarılı oyunculuğuyla tamamlanmış film, oyuncuyu da ön plana çıkarmıştır. En iyi erkek oyuncu ödülünü alan ünlü yıldız, yeteneğini bu filmle tamamen sergilemiş, izleyicilerden de tam not almıştır.

‘’KİMSENİN HAYAL EDEMEYECEĞİ YÖNDEN DÜNYAYI GÖRDÜ’’  
    1928 yılında dünyaya gelmiş olan ünlü matematikçi John Nash, Lisans ve Yüksek Lisans eğitimini Carnegie Teknoloji Enstitüsü tamamladıktan sonra doktora yapmak için Princeton Üniversitesi’ne gitti. 21 yaşında hazırladığı doktora tezi, ‘’OYUN TEORİSİ", ona uzun yıllar sonra,1994'te Nobel Ekonomi Ödülü kazandırdı. Nash, kendi jenerasyonunun en akıllılarındandı. Öyle bir fikir bulması gerekiyordu ki diğer arkadaşlarından farklı ve başarılı olmalıydı. Öyle de oldu…

  30 yaşına kadar parlak fikirleri ve göze çarpan kişiliği sayesinde hızla yükselip matematik camiasının önde gelen isimlerinden biri oldu. MIT'de profesörlük yapmaya başladığında karısı Alicia Larde ile tanıştı. Larde o zamanlar daha bir fizik öğrencisiydi. Nash'in şizofreni sorunları başlamadan kısa süre önce çiftin bir oğlu oldu. John Nash aynı zamanda soğuk savaş döneminde ordu adına şifre çözücü olarak çalışmıştır.1958 yıllarında şizofreni hastalığı belirtileri ortaya çıkmaya başlamıştır. Zamanla hayatını olumsuz etkilemeye başlayan hastalık etkilemeye başlamış, fakat zekası sayesinde hastalığı yenmiştir. Eşiyle bir ayrılıp bir barışan Nash, 1 Haziran 2001’de tekrar evlenmiştir. Nash, 1945 ve 1996 yılları arasında 23 bilimsel çalışma yayınladı, ayrıca “Essays on Game Theory” (1996) ve “The Essential John Nash” isimli kitapları yazdı. Aynı zamanda “Hex” ve “So Long Sucker” adlı 2 popüler oyunun yaratıcıları arasındadır. Princeton’da matematik üzerine çalışmalar yapmaktaydı. Nash, 21 Ağustos2009'da kalp krizi geçirdi. Dört gün hastanede yattıktan sonra kendine geldi ve eve döndü. Doktoru ölümü ucuz atlattığını ve sağlığının tehdit altında olduğunu söyledi. Nash şu anda düzenli ilaç alıyor ve kontrole gidiyor.

17 Mart 2014 Pazartesi

KALBİN GÖÇ MEVSİMİDİR AŞK!

"Kalp onu en çok kıranı sever aklın başka der, kalbin başka... Nedeni, nasılı olmaz. Nice kitapta bahsi geçer sonu malumdur; ama her seferinde yeni baştan yazılır. Sevilen gider, aklın "bırak gitsin" der, kalbin bir yüze, bir bakışa, bir tek saç teline, bir kokuya takılır kalır. Kalbin kendisine ihanetidir aşk kalbin kendini bıçaklamasıdır, hemde en orta yerinden, hemde milim şaşmadan...
Peki ya aşık dediğin bilmez mi bunu bilmez diyen aşktan da bir haberdir; çünkü aşık olan kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüde çıplak ayak yürür, kanayarak yürür kanadığının farkına varmadan en çok seven en çabuk düşer köprüden, sevdiğinin günahları da ona yazılır. Çünkü aşık dediğin bir dağın altında kalacağını bilse vazgeçmez aşıklığından, toz olur dağılır, kül olur savrulur, su olur taşar ama vazgeçmez. Kalbin göç mevsimidir aşk... Vakitsiz, apansız ve kar kapamışken bütün yolları çıplak ayak bir göçün vaktidir, ne tutabilirsin aşığın kolundan ne durabilirsin önünde ne de gitme diyebilirsin, sonrası uzun bir hasret sonrası hiç bitmeyecek bir kalp ağrısı."

25 Şubat 2014 Salı

VAR MISIN BANA EŞLİK ETMEYE?

HAYAL KURMAK GÜZELDİR!

Şimdi bir arabaya atlasam, açsam müziği, fonda Bruno Mars, Celine Dion, Vonda Shepard ve Josh Groban arka arkaya çalsa... Canımın istediği bir sahil kasabasına gitsem... 

Sahil kenarına yakın bir ev tutsam, tahtadan, şöminesi olan. Yiyeceklerimi önceden almıştım tabi. Kırmızı şarapsız olur mu? :) Şöminemi yaksam önüne geçsem yine açsam en güzel müziklerimi... Telefonun sarjı bitmiş, hiç umurumda olmasa. Karnım acıkınca yapsam en sevdiğim yemekleri, sonra kitap okusam en sevdiklerimden, zamana ayıramadıklarımdan...

Hiç bir şey düşünmesem ne yolda giderken, ne yemek yerken ne de şarabı mı içerken. Kafam da sadece o anın güzelliği olsa, içim de o anın huzuru, böyle bir mutluluk olur mu? 

Sonra cam kenarına geçsem elimde kahvem, otursam yazı yazmaya, hatta o çok istedğim bir türlü başlayamadığım kitabıma başlasam... Yine o eşsiz huzur veren müziklerimle birlikte. Evet hepsini dingin kafayla o kadar rahat, huzurla en önemlisi bahsettiğim her şeyi yapmış şekilde dönsem evime. Kafam dinlenmiş, stresten, sıkıntıdan, üzüntüden, insanların kötülüklerinden, nankörlüklerinden arınmış şekilde evime dönsem en azından bu bile benim için yanıma kar kalan en güzel şey olmaz mıydı? 

Hiç düşünmeden tabi ki olmaz, insan illa ki bir şeyleri düşünür uzaklaştığında, hayatımdaki "keşkeleri, iyi kileri, üzenleri, kandıranları, aldatanları, sevindirenleri, karşılıksız bile mutlu edenleri..." hepsini düşünsem, sonra olumsuz ne varsa o an hepsini affedip yoluma baksam, bilsem ki Allah hepsinin cezasını bir gün verecek, sabretmeliyim... Hayatımdaki önemli insanları, şeyleri düşündüğümde içim ısınsa, sırf onlar için koşa koşa evime dönsem, varlıkları için beni bu kadar mutlu ettikleri için teşekkür etsem onlara ve tabi ki Allah'ıma şükretsem, dua etsem onlar için. En azından iyi, kötü, o üzdü,o üzmedi artık kafamı kurcalamadan, ne yaşadıysan yaşadın, kimi ders kimi hediye deyip dönsem...

Sonra fonda "Sıla" çalsa yeni eski şarkılarıyla,o huzur veren sesiyle dinlendirse yine beni Türk kahvemi yapıp yine yazı yazmaya devam etsem ve tabi ki yine o an sadece kitabıma odaklansam , biliyorum ki ben kafama koyarsam yaparım, hayallerimi gerçekleştirmeyi başarabildim, bu kitap da benim hayalimse ben bunu yazar ve okuyucuya sunarım, "başlamak bitirmenin yarısıdır" deyip kitabıma bütün gece odaklansam... Yine yapmak istediğim şeyi yapmış olmanın huzuruyla ve insanları affetmenin verdiği huzurla kafamı yastığa koysam..

İşte bu güzel hayali gerçekleştirsem ne güzel olurdu dimi?  Neden olmasın? Olmaz diye bir şey yoktur, üşengeçlik vardır, tembellik vardır, şartların uygun olmaması vardır, hep bir bahane vardır... Mümkün olabilecek her şeyi zaman varken yapmak gerek, sonra çok pişman olucağız, tek ben değil siz de, hayallerinizi düşünün, imkanınız varsa gerçekleştirin, ertelemeyin. 

Bu kaçmak değil bir şeylerden, hem dinlenmek, hem kendinle baş başa kalmak, hem kendini hem etrafını yargılayıp, iyice düşünmek... Kafanız sizinle geldiği sürece isteğiniz yere gidin zaten hiç bir şeyden kaçamazsınız. Ama en azından azaltırsınız ve belki de sorunları yok edersiniz kim bilir. O yüzden olmaz diye bir şey yok, sadece bahaneler var...

Tek başıma çıkmak zorunda değilim bu yolculuğa, yolculuk arkadaşım tabi ki olabilir, hem de daha güzel olabilir bilemeyiz. Ama yolculukta birbirini eleştirmek yok, sadece kişi kendi yanlışlarını kendisinin farkmesi lazım, yalnız kalmak isteyene saygı duymak var... Evet sonra şarabı birlikte içip,yemekler yemek, şarkılar söylemek, bol bol kahkaha var, kısacası kimse kimseyi germeyecek,üzmeyecek,yargılamayacak, geri döndüğünde unutamadığı bir kaç gün olacak ve iki tarafta birbirine teşekkür edecek durumda olacak. :)

Neden olmasın? Ne güzel olurdu böyle huzurlu bir yolculuk dimi? Bir düşünün bakalım, belki de başka bir hayal, kim bilir sizin ki ne?  Hayallerinizi mümkün oldukça ertelemeyin,bahaneler yaratmayın. Tüm hayallerinizin gerçekleşmesi dileğiyle. :)

DUYGU ERGOVAN

23 Şubat 2014 Pazar

BATIL İNANÇLAR



   Batıl inanç, mantıksal bir temele dayanmayan inanç ve davranışlara denir. Bazen, nedenini bilmediğimiz davranışlarda bulunur ya da sözler söyleriz. Hangimiz kara kedilerden kaçmadık, küçükken gece tırnak keserken uyarılmadık ya da her uğursuz ve olumsuz durumda 13’ ü suçlamadık. Bakalım başka neler varmış.

 Türbeden dışarıya bir şey, bir nesne götüren kişiler çarpılır.
 Gece ölen kişinin üzerine sabaha kadar bıçak konulur.
 Baş sağlığına gelen kişilerin ayakkabıları ters çevrilmez.
  Ölünün yıkandığı evde üç gün ışık yanar.
  Kurt uluyunca ya ayaz olur ya kar yağar.
 Bir evin başında baykuş öterse, o evde biri ölür ya da bir yıkım olur.
 Bir kişinin önüne tavşan çıkması uğursuzluktur, mümkünse gidilen yoldan geri dönülür
  Çakal ulumaya başlayınca hava açacak, günlük güneşlik olacak demektir.
  Ateşe tükürmek, ateşe sövmek, ateşe tırnak atmak, su dökmek uğursuzluk getirir.
  Ateşi söndürmek için su dökülmez, ateş toprakla örtülür.
 Ateşin çıkardığı ses ateşi yakan kişi hakkında dedikodu yapıldığına işarettir. 
    Ocağın üstünü boş bırakmak uğursuzluk getirir.
 Diş düşürülünce o diş kimsenin göremeyeceği bir yere saklanmalı ya da gömülmelidir.
  El yıkanırken önce sağ elden başlamalı, önce sol elden başlamak uğursuzluk getirir.
 Hamile kadın aş eridiği sırada neye bakarsa doğacak çocuk ona benzeyecektir.
 Akşam kapının önü süpürülmez.
 Akşam soğan yenen yere melekler gelmez.
 Gece aynaya bakanın ömrü kısa olur.
 Bir erkek iki kız arasından geçerse köse olur.
 Yarım çay içen kadın dul kalır.
 Kız baba evinden perşembe veya pazar günü çıkar.
 Bir kadın iki erkeğin arasından geçerse çocuğu olmaz.
 At nalı asılan eve nazar değmez.
 Kara kedi görmek, uğursuzluk getirir.
 13 sayısı uğursuzdur.
 Ayna kırmak, 7 yıl kısmet kapatır.
 Merdiven altından geçmek, uğursuzluk getirir.
 Sol avucun kaşınması para çıkarır, sağ avucun kaşınması para getirir.
  Burnun kaşınması biriyle kavga edeceğine işarettir.
     Makas ya da bıçak gibi kesici alet başkasından elinden alınmaz, elinden aldığın kişiyle kavga edersin.

Araştırıp bulduğum batıl inançlar bunlar, kim bilir daha niceleri vardır, bir düşünün bakalım sizin aklınıza neler gelecek? :)

14 Şubat 2014 Cuma

BEN DE BÖYLE BİR İNSANIM



Ben, sevgimi gösteririm, yeni tanıştığım biri hakkında peşin hükümlerde bulunmam ne çok iyidir benim için ne çok kötü... İnsanlara şans veririm, insanları tanırım, tanıdıkça mutlaka gerçek yüzlerini gösterirler bundandır yıllardır süren dostluklarım, hayatımdan çabuk çıkıp giden insanlar...

Kimse kimseyi sevmek zorunda değil, bağlanmak zorunda değil ama saygı duymak zorunda karşısındakine, kısa sürede tanıdığın biri hakkında hiç bir şey bilemezsin o senin için ne muhteşem bir arkadaş ya da sevgili ne senin hayatının içinde yer almayı hak etmeyen biridir. Kısacası karşınızdaki insanı iyice tanımadan kararlar almayın.

Aslında benim de hatam iyi niyetim herkese fazla şans veriyorum, beni kırar, üzer ama ben yine affederim... Belki  hata belki de benim insanlığım bilmiyorum. İnsanları kırmaktan korkuyorum ama karşıma çıkan kaç kişi beni kırmayı bırakın ben ağlarken umursamayacak kadar kötü niyetli oldular... Evet ben bu kişilere de şans verdim, onlar için dua ettim. Ama ben buyum değişemem, değişmem...

"Hayat yediğin kazıkların toplamıdır" tamamı ile doğru bir söz. Ama hayatta her zaman iyi insanlar çıkmayacak karşımıza ve her zaman her çıkan insan da kötü olacak,sizi üzecek anlamına gelmez. Kendinize, karşınızdakine şans vermeye devam edin. Herkes mutluluğu hak eder belki şimdiye kadar o mutluluk karşınıza çıkmadı ama yarın, belki bir saat sonra çıkmayacağını bilemezsiniz. 

Belki de mutluluk karşınızdadır farkında değilsiniz o kadar üzen insanlara odaklanıyoruz ki , bizi mutlu edebilecek insanları görmüyoruz, yok sayıyoruz, elimizden uçup gitmesine izin veriyoruz. Yapmayın bir kaç kişi sizi üzdü diye herkes aynı değil.

Sevginizi her zaman gösterin, çekinmeyin, kendiniz olun. Ben hep kendim oldum karşımdaki insanlara arkadaşlarıma,sevgilime, hiç farklı biri gibi davranmadım... O an gülmek mi istedim güldüm, ağladım yeri geldi, sevdiğimi söyledim, karşısına geçip şarkı söyledim, içimden geldiği gibi yani davrandım. Doğru ya da yanlış... Ama hiç rol yapmadım hep kendim oldum, sevmiyorsam, soğuduysam onu bile söyledim sebepleriyle, kızdıysam arkasından konuşmadım yüzüne söyledim. Sevgim bittiyse bunu bile yüreklice söyledim. En önemlisi kimseyi oyalamadım, boşuna umut vermedim. Şans verdim evet olmadıysa hiç uzatmadım, boş vaatlerde bulunmadım,yapamayacağım şeyleri söylemedim, yapabileceğim her şeyi yaptım. He kimi kıymet bildi, kimi nankörlük yaptı. Bu da karşımdakinin insanlığıdır.

Ben sevdiğim herkese süpriz yapmayı severim, hediyeler almayı... Hiç özel gün beklemedim hediye aldım, süpriz yaptım. Çünkü benim için sevdiğim kişinin gülüşünü görmek her şeyden önemli. Onlar gülümserken hayat benim için bambaşka gözüküyor, onların üzüntüsünü kendi üzüntüm, sorunum gibi görürüm.. Ben böyle bir insanım sevdiğim insanı çok sahiplenirim, belki bunu anlamayanlar çıktı, boğulduklarını hissettiler, kimi de ne kadar şanslı olduğunu düşündü. Ben kimseye boş sevgi gösterisi yapmadım, içimden geldiği gibi davrandım sadece, rol yapmak, oynamak bana göre değil, oyuncuların işi o.  Bu durumdan hoşnut olmayanlar hayatımdan çıktı, sevgimi görenler ise hayatımdalar hala ve onları çok seviyorum. Dostluklarını seviyorum ben ne kadar onlar için bir şeyler yaptıysam, onlarda her zaman yaptılar ve ben çok şanslı olduğum için hep şükrettim.

VE SEN SEVGİLİ, benim için vazgeçilmez olduğun ve sensiz nefes alamadığım gün, evet sana aşığım demektir. Ve ben de senin için vazgeçilmez olduğumda gel...işte o zaman başımın tacısın, işte o zaman sana söz ki hayatın,hayatıma armağan olacaktır. Bu gün burada yeminim olsun aşkımız dillerde dolaşacak ve emin ol ki bizi parmakla gösterecekler.

İşte ben böyle bir insanım sevgimi göstermekten çekinmem, sevdiğim herkes benim başımın tacıdır. Beğenen kalır, beğenmeyen çeker gider... Kimse vazgeçilmez değildir, tabi bende.

DUYGU ERGOVAN

9 Şubat 2014 Pazar

KAVGANIN DA BİR ADABI VAR.

KAVGADA SÖYLENMEZ!

Aşk, kelimelerle tarifi olmayan, en güzel anları yaşadığımız, mutluluk, heyecan, kimi zaman üzüntü, stres gibi bütün duyguları içinde barındıran en güzel şeydir.
İlişki yaşamak, bir hayatı beraber geçirmek hem çok güzel hem de çok zordur. Ne kadar birbirini sevsen iki insan olsa da iki farklı karakter mutlaka zıtlaşacaktır. Kavga, ilişkinin olmazsa olmazı, başka bir tabir ile tuzu biberidir. Fakat ne kadar sinirli olursanız olun eşinize ya da sevgilinize kavga da bile söylenmemesi gereken, en azından dikkat edilmesi gereken cümleler vardır. Çünkü sinirle söylense bile, söylenen sözler unutulmayabilir ve kalıcı hasarlar bırakabilir. Nasıl mı olacak? Neler mi onlar?  İşte buyurun…

“Ayrılmak İstiyorum”: Kavga esnasında, tartışırken, sinirliyken çiftlerin ağzından en çok çıkan cümledir. Oysaki ne kadar sinirli olursanız olun, “ayrılık” kolayca sarf edilmemesi gerekmektedir, ancak gerçekten bu noktaya geldiyseniz o zaman karşılıklı konuşup karar verebileceğiniz bir şeydir. Eğer gerçekten ayrılmayı düşünmüyorsanız ne kadar sinirli olursanız olun bunu söylemeyin, çünkü sizin siniriz geçer ve sevdiğiniz kişi en zor anlarda hemen ayrılığı yani kolayca kaçmayı düşündüğünüzü, aklına yerleşecektir. Böylece güvenini sarsmış olursunuz.

“Hep Böyle Yapıyorsun”: Başka bir konu ile ilgili tartışırken ya da kavga ederken, eski kavgalarınızdan yola çıkarak, eski hataları yüzüne vurmak, sadece kavganızı büyütür, başka bir işe yaramaz. Onun için o anki konuyu konuşup, konuyu tamamen kapatmak en iyisidir.

“Senin Hatan”: Diyelim ki sevgiliniz veya eşiniz yüzünden sıkıntılı bir durum yaşadınız ve siz haklı çıktınız. Çok sinirlenmiş olsanız bile bütün suçu onun üstüne atmanız çok doğru değildir. Unutmayın ki size de o an mantıklı gelmiş ki sizde onu uygulamışsınız, sadece karşınızdakini suçlamak, kavganızı büyütüp, birbirinizden soğumaktan başka işe yaramaz.

“Çok Korkaksın”: Çok sinirlisiniz, tamamen haklısınız ve ister istemez ağzınızdan çok kötü kelimeler çıkabilir “korkaksın, kötüsün, pisliksin, senden bir şey olmaz, hiçbir şeye yaramıyorsun” gibi sözcükler, karşınızdaki insanı yaralayacaktır ve unutmayacaktır. Hele ki topluluk önünde yaptıysanız, onurunu zedelemiş olursunuz ve kalıcı hasarlar bırakırsınız.

Kavga esnasında, sinirle veya farkında olmadan sarf ettiğiniz bu cümleler karşınızdaki insanı sadece yaralar ve size olan güveni sarsar. Evet sinirli olduğunuzda istemeden söylersiniz, fakat yine de kurduğunuz cümlelere dikkat etmenizde fayda var. Benden söylemesi. :)

6 Şubat 2014 Perşembe

Ve AŞK...

Aşk, dünyanın en güzel duygusu, bundan 6-7 yıl önce sorsaydınız neler söylerdim. Yeşilçamdaki aşklara bile inanan biriydim. Hala aşka inanıyorum ama o kadar kolay bulunan bir şey olmadığını
biliyorum artık.

Bir gün öyle birisi gelir ki bütün inandıklarını yok eder, aşkın büyüsünü, güzelliğini, saflığını yok eder. Tek derdi cinsellik olan birinden aşkı beklemeyin, önceliğini buna adamış biri aşık numarası yapar,sizi kandırır, istediğini alamayınca da, çeker gider. Evet siz kanarsınız ona çünkü aşka inancınız vardır, size kendini aşık göstermiş sizin için her şeyi yapabileceğini düşündüğünüz en önemlisi size değer verdiğini zannedersiniz, iyi oyuncudur çünkü inandırmıştır. Böyleleri mutlaka hayatınıza girecek, sizinle cinselliği yaşayamadığı zaman da sıkılacak ve uzaklaşacaktır. Umarım böyle oyuncularla karşılaşmazsınız ya da karşınıza çıkarsa en ucuz şekilde atlatırsınız.


Zaman geçtikçe öyle biri çıkar ki karşınıza size değer verir, sizi siz olduğunuz için sever, değiştirmeye çalışmaz, size ve sevgisine şans verir, adam gibi adamdır yani. Cinsellik en son düşündüğü şeydir, tabi ki önemlidir, ten uyumunun olması, sevdiğin insanla bir şey paylaşmak mutlaka olmalıdır.Fakat birinci sırayı alacak kadar değil ya da ilişkiye, karşındakine saygı duymayacak durumda olmamalı. Bir adam sizi seviyorsa, gözlerinizin içine bakar, sizin için çabalar, sizi dinler, sizi merak eder, nelerden hoşlanırsınız, nelere kızarsınız bilmek ister, en önemlisi hayatınıza dahil olmak ister. Bunları yapan adam sizi seviyordur ya da sevmeye başlamıştır. En önemlisi siz gözyaşı dökeceksiniz, bırakın kolayca kırmayı, ufacık yüzünüzü asacaksınız diye ödü kopar. İşte seven, aşkı hakkeden adam gibi adam böyledir. Her şeyi zamanında yaşamayı tercih eder, size boş yere, yapamayacağı şeyler için vaatlerde bulunmaz. Olacakları ya da olmayacakları güzelce anlatır, en azından size ilişkiye hazır şekilde gelir. He ilişki bu durumda da sürmüyorsa, iki tarafta saygı duymak zorundadır, demek ki gerçekten bir şeyler eksiktir.

Kadın, karşısındaki adama kolayca aşık olur, önemli olan adamın ona olan saygısı, sevgisi, tutumu, bir şeyleri sadece kendi istediği gibi yapmadığını görmesi yeter kadın için. Aşık olmak için bir sürü sebep bulur zaten, erkeğin çabaları, ufacık süprizleri, güzel sözleri, verdiği değer, en önemlisi "ben ciddi bir ilişkiye hazırım"ı göstermesi yeterlidir,onun için. O zaman kadın size hayatını sunacaktır, sizin için her şeyi yapmaya hazırdır, yeter ki adam gibi adam olduğunuzu gösterin ona. Düzgün ve ilişkiye hazır bir kadın, sizin dünyanız olacaktır ve hayatınızı kolaylaştıracaktır, emin olun.

Kadın ya da erkek, insan olun önce, sonra kimsenin ahını almamaya özen gösterin, bir ilişkiye hazır değilseniz kimsenin zamanını harcamayın, hayalleriyle oynamayın, en önemlisi güvendiği inandığı insanken nefret ettiği, kötü andığı insana dönüşmeyin. Bir ilişki yaşanır, bitebilir, sürmeyebilir ama önemli olan saygıyla bitmesi ve saygıyla anılmasıdır. Bunu kaybetmemeye özen gösterin.

En önemlisi aşka inanın, aşk diye bir şey var ve bir gün sizi siz olduğunuz için seven, siz olmadan nefes alamayan, midenizdeki kelebekleri canladıran o kişi er ya da geç karşınıza çıkıyor. Mutlu olmak o kadar da zor bir şey değil hem kendinize, hem karşınızdakine hem de aşka şans tanıyın. Ama iyice bakın gerçekten sizi mi istiyor, aşkınızı mı istiyor? Yoksa boş işler peşinde mi ? Aman ha dikkat edin. Aşk şakaya gelmez, aşık insanın bedduası tutar. Hava da aşk kokusunu duymanız dileğiyle :)

DUYGU ERGOVAN